türkiye ve başkanlık sistemi

mehmet volkan balbay
başbakan recep tayyip erdoğan ile yapılan bazı röportajlardan sonra sıklıkla gündeme gelmeye başlayan bir konu başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi.

şahsı ve grubu ilahlaştıran bir tavırla "ne derse - ne yaparsa doğrudur" mantığı ile hareket etmek yanlış olduğu gibi; şahsı ve grubu kökten reddeden bir tavırla "bu ve bunlar ne yaparsa yanlıştır" mantığı da yanlıştır. doğru olan; türkiye için artık ciddi ciddi konuşulmaya başlanmış olan bu meseleyi, eğrisi ve doğrusuyla masaya yatırıp değerlendirmek ve ülkemiz için uygun olup olmadığına karar vererek, anadolu insanını bu konuda bilinçlendirmektir.

j.j. rousseau’nun güzel bir sözü ile açılış yapalım. diyor ki rousseau: " -en iyi yönetim hangisidir?- sorusuna belki kesin cevap verilemez ama - bir ulus; iyi mi, kötü mü yönetiliyor?- sorusuna cevap bulmak mümkündür."

buradan hareketle, şu an başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter sistemleri kullanan devletler incelenerek ve bu devletlerin mevcut siyasi - sosyal ve ekonomik durumları mercek altına alınarak türkiye için en uygun yönetim sistemi seçilebilir. bu bir yol ancak benim şahsen farklı bir teklifim olacak. o da: "kendi sistemimizi oluşturmamız!"

türkiye, ne abd’ye benzemektedir, ne de rusya’ya... ne kazakistan ile denktir, ne de iran ile. türkiye; gerek nüfusu, gerekse kültür çeşitliliği bakımından diğer ülkelerden farklı olduğu gibi; devlet geleneği de en eski ülkelerin başında gelmektedir.

bu durum göz önünde bulundurularak, türkiye’nin hali hazırda kullandığı parlamenter sistemin tıkanıkları tespit edilip, bu tıkanıklıkları giderecek yeni düzenlemeler yapılabilir diye düşünüyorum.

başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerini kullanan ülkeleri mercek altına aldığımda, bu fikrim daha da sabitleniyor.
mehmet volkan balbay
türkiye’nin ihtiyacı olan yeni bir sistem değildir. türkiye’nin ihtiyacı devletin tüm erklerinin; halk tarafından denetlenebilir ve halka hesap verebilir olmasıdır.

her şeyden önce "devlet baba" zihniyeti yıkılmalı "hizmet eden devlet" zihniyeti oluşturulmalıdır. "hesap soran" devlet anlayışından "hesap veren" devlet anlayışına geçiş yapılmalıdır. ülke içinde siyasi - sosyal ve ekonomik hiç bir konu tartışma ve eleştiri üstü tutulmamalıdır.

türkiye’nin ihtiyacı olan yeni bir sistem değil, yeni bir anlayıştır. ülke topraklarını paylaşan her fikirden insanda "beraber yaşama" arzusu oluşturabilecek "rahat ve kaygısız bir yaşam" sunulabilecek atılım ve yatırımlardır.

türkiye’nin sorunu, her alana sirayet etmiş olan "üretimsizlik" sorunudur. fikir üretemeyen, devletin belirli kesimlerinden korkan - korkutulan halk yığınları; devleti ve devlet işleyişini sorgulayabilen, geçmişteki hataları irdeleyebilen, özgür bir şekilde ne düşünüyorsa ifade edebilen "birey" konumuna yükseltilmelidir.

elbette, bu konum artışını sağlayacak olan öncelikli iki mesele "eğitim" ve "ekonomi" dir. eğitim, devlet ve siyaset üstü bir konuma getirilmeli; öğrenciler, devletin ve siyasetin bekasını sağlayan birer araç olmaktan kurtarılmalıdır. "devleti yaşat ki, insan yaşasın" çarpıklığından "insanı yaşat ki, devlet yaşasın" mantalitesine yükseltilmelidir.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol